KATALOG NOTLARI
Yeniler Grubu’nun 1941 yılında gerçekleştirdikleri “Liman” konulu serginin dalları arasında beliriveren 1946 tarihli bir liman resmi. Gelecek yıllarda puslu bir atmosfere büründüreceği İstanbul’a daha yakından, kayıkların ve insanların salındığı bir rıhtımdan bakıyor Avni Arbaş. 1950’li yıllarda karanlık tonlara dönüşecek olan paleti henüz koyulaşmamış.
Ne izlenimci ne de hocalarının kontrolündeki Güzel Sanatlar Akademisi’nin kübik konstrüktivist eğilimlerinden izler taşıyor bu resim. Alabildiğine özgün alabildiğine rahat bir kompozisyon ve renk anlayışı dolanıyor resmin derinliklerinde. Önde küçük bir kalabalık kımıldanıyor arkada ise gövdeleri rengarenk kayıklar adeta görsel bir şölen sunuyor. Her anı ve her fırça vuruşuyla İstanbul’un denizi, mavisi, ışıltısı kokuyor bu resim. Henüz genç bir ressamın kendine güvenini de temsil ediyor.
AVNİ ARBAŞ
1919’da İstanbul’da doğdu. Babası, Kuvayi Milliye subaylarından süvari albayı Mehmet Nuri Bey’dir. Kendisi de resim yapan, yedi yaşındaki oğluna, Anadolu’da Fransızca öğretmeni bulan bu aydın subay, Avni’ye (kendi deyişiyle) sanatı aşılayan ilk öğretmeni olmuştu.
Mehmet Nuri Bey’in 1929’da ölümünün ardından, Avni, annesi Rana Hanımla birlikte İstanbul’a gelir. Burada, yatısız olarak Galatasaray Lisesi’ne yazılır.
Bu okulda içindeki ressamlık tohumunun yeşerip gelişmesini sağlayacak bir ortam bulur. Resim
öğretmeni, asker ressamlardan Mehmet Ali Bey’in yönetimindeki resim atölyesinde, Cihat Burak, Selim Turan gibi geleceğin önemli Türk ressamları bir arada çalışırlar.
Avni Arbaş, daha öğrencilik yıllarında, İstanbul’un bohem sanatçı çevrelerine girer. İbrahim Safi,
Naci Kalmukoğlu ile tanışıp onların atölyelerinde çalışır. Akademi’nin, “Cours de soir” denilen kayıtlı öğrenci olmayan yetenekli gençlere çalışma ortamı ve model sağlayan gece kurslarına gitmeye başlar. Sonunda, o kaçınılmaz gün gelir: Avni, Galatasaray’dan ayrılıp Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünün orta kısmına kaydını yaptırır (1937). İlkin Çallı’nın, daha sonra, gerçek bir kadirbilirlikle, “Resmin kuralları olduğunu ondan öğrendim” diyeceği Leopold Levy’nin atölyesinde çalışmaya başlar. 1946 yılına kadar kalacağı akademi yıllarında, Devlet Resim ve Heykel sergilerine katılır. İktidar partisi CHP’nin, kuşkusuz, gerçek bir kültür adamı olan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in çabalarıyla düzenlediği yurt gezilerine seçilen ressamlardan biri de genç Avni Arbaş’tır. Şansına Siirt düşmüştür. İlk kez o yılların yoksul Anadolu’suyla tanışır.
Fransız Hükümetinin verdiği bir bursla Paris’e gitti. O yıllarda tüm dünya ressamlarının Kabesi olan bu kent, savaştan yeni çıkmış olmasına karşın, sanat alanında olağanüstü bir hareket, canlılık, arayış ve yenilikler içindeydi.
Avni Arbaş’ın Paris’ten gönderdiği resimler, Adalet Cimcoz’un İstanbul’da yeni açılan Maya Galerisi’de sergilenir (1951). Bu onun ilk kişisel sergisidir. Paris’teki ilk sergisinde ise (Galerie La Roue, Mayıs 1953), çoğunluğu Bizim Köy’den insan manzaraları, diye niteleyebileceğimiz resimlerden oluşmaktaydı.
Avni Arbaş, Paris, Antibes ve Vallauris’te, aralarında Picasso’ların, Tristan Tzara’ların, Aragon’ların, Prevert kardeşlerin de bulunduğu bir dostlar çevresi edinerek ve Ecole de Paris ressamları arasında yerini aldı.
1966’da Henry Montherlant’ın toplu oyunlarının 3. cildini resimlerdi. Bu lüks baskıda, sanatçının, Fernand Mourlot Atölyesinde gerçekleştirdiği on beş özgün litho yer almaktadır. (Editions Lidis/Imprimerie Nationale, Paris 1966)
Tüm yaşamını, renklerin ve çizgilerin dünyasına adamış bu Türk ressamı, dünyanın neresinde olursa olsun, oranın kokularını, renklerini, ışığını, havasını yansıtmıştır resimlerinde. Türkiye’ye döndükten sonra da, İstanbul’da Boğaz’ın ve Marmara’nın sürekli değişen ışığını, güney sahillerinin balıklarını, balçıklarını, meyvelerini, çiçeklerini resmetmeyi sürdürdü.